Aday mı Geldi, Kına mı Başladı?
Seçim zamanı geldi mi şehrimin havası bir anda değişir.
Normal günlerde uğrasa çayını kendi dolduracağı kahvelere, derneklere bu kez “buyurun başkanım” diye sandalye çekilir, önüne tabak dolusu fıstık bile konur.
Ama asıl gösteri kapıdan girerken başlar…
Adayın kahveye adım atmadan önce “Meşale Timi” devreye girer. Sanki ilçe başkan adayı değil, olimpiyat ateşiyle gelen milli sporcu…
Öyle bir duman çıkar ki kahvehanedeki dayılar birbirine bakar:
— “Usta, tüpgaz mı patladı?”
— “Yok, aday gelmiş… Ama yüzünü göremiyoruz.”
Meşale alevi öyle parıldar ki içerideki ampullere bile gerek kalmaz. Hatta önde yürüyen gençler öyle bir gaza gelir ki, bir noktadan sonra kimin aday, kimin destekçi olduğu karışır.
Derneklere uğranır, manzara değişmez… Aday, sis bulutları arasından ağır ağır girer, sanki konserine çıkıyormuş gibi.
Okey masası yarıda kalır, tavla zarları masada dönmeye devam eder. Ama masadaki en yaşlı dayı bile emin olamaz:
— “Bu kim?”
— “Ya muhtar adayıdır ya da geçen hafta köfteci açan çocuk…”
Duman yavaş yavaş dağılır, aday konuşmaya başlar. Tam o sırada çaycı sahneye çıkar:
— “Çay isteyen?”
Ve bütün dikkat, çayların üzerine kayar.
Seçim turu böyle devam eder… Her kahvede bir meşale, her dernekte bir duman, aday hâlâ yarı görünür yarı görünmez.
Unutmayın, meşale bir gün söner, duman mutlaka dağılır.
Geride ne kalır? Ya gerçekten tanıdığınız, kapısını çalabileceğiniz bir başkan…
Ya da sadece aklınızda “O aday kimdi ya?” sorusu…