Sahte Bilgiyle Gerçek Hayatlar Oynanmaz
Bazı hatalar vardır ki, sadece yapanı değil; çevresindeki herkesi yakar. Çünkü bu hataların bedeli sadece etik değil, bazen bir ömür, bazen bir can olur.
Sahte diplomayla alınan bir görev, sadece bir unvan sahtekârlığı değildir. O koltukta oturmanın gerektirdiği bilgiye, tecrübeye ve sorumluluğa sahip olmadan, sadece bir kâğıt parçasıyla karar verme yetkisi elde etmek; görünmez ama derin yaralar açar toplumun vicdanında.
Bu işin adı artık sadece bir "hukuki ihlal" değil.
Bu, kamusal güvenin istismar edilmesidir.
Çünkü o sahte belgeyle bir rapora imza atılır, bir binaya ruhsat verilir, bir projeye onay çıkabilir. Ve sonra… O yanlış kararın enkazı altında sadece beton değil, insanlar da kalır.
Bir mühendislik diploması sahteyse, belki bir bina ayakta duramaz.
Bir doktorun belgesi geçersizse, bir teşhis geri dönülemez sonuçlara yol açar.
Bir eğitimcinin geçmişi yalanla örülüyse, geleceği emanet ettiğimiz çocuklarımız risk altındadır.
Bu mesele sadece “haksız kazanım” meselesi değildir.
Bu, telafisi olmayan kayıpların, geri sarılamayacak zamanların, geri getirilemeyecek hayatların sorumluluğudur.
Çünkü bilgi ve yetkinlik, sadece diplomayla değil; yıllar süren emek, sorumluluk bilinci ve vicdanla gelir.
Bugün bir kişi sahte belgeyle bir makama oturabilir. Ama o makamdan alınan her kararın bedeli halkın omzundadır. Küçük gibi görünen bir yalan, koca bir sistemde hayatları alt üst eden sonuçlara dönüşebilir.
İşte bu yüzden bu meseleye sessiz kalmak, göz yummak, “bir kişiden ne olur ki?” demek artık lüks değil, risktir.
Çünkü bir kişiden çok şey olur.
Bir kişinin yaptığı sahtekârlık, başka birinin mezar taşı olabilir.
Ve biz, hangi görüşten olursak olalım; bu ülkenin sokaklarında, okullarında, hastanelerinde, şantiyelerinde gerçek bilgiyle yetişmiş, liyakat sahibi insanların görevde olmasını istemek zorundayız.
Çünkü sahte diplomaların arkasında sadece yalanlar değil, yarım kalmış hayatlar kalır.