Her fırsatta aynı yüzleri görüyoruz.
Bir kısmı “rakı” der, bir kısmı “şapka” der, öteki “laiklik” diye geveler durur.
Ama herkes bilir ki, mesele bunlar değil.
Mesele çok daha derin, çok daha net:
Çünkü onun adı Atatürk.
“Türk” kelimesini duyunca rahatsız olanların, elbette onun “Atası”na da tahammülü olmayacak.
Bugün hâlâ kimilerinin içi titriyorsa, alerjisi azıyorsa, kuyruk sokumu sızlıyorsa;
sebebi, onun bu millete “Türk” kimliğiyle yeniden onur kazandırmış olmasıdır.
Bir de tarih var tabii...
Yüzyıllar boyunca bir kısmı sırtını yabancıya yaslayıp askerlikten, sorumluluktan kaçarken,
Türk milleti cepheden cepheye koşuyordu.
Atatürk geldi ve o dengeleri bozdu.
Kimi tekke köşesinde, kimi yabancı devletlerin himayesinde rahatça yaşarken;
o çıktı, tüm bu düzenin üzerine bastı.
Çünkü o, milletin efendisi değil, milletin evladıydı.
Bir elinde tebeşir, bir kara tahta başında çocuklara harf harf yeni bir dil öğretti.
Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu kurdu.
Okuyan, düşünen, sorgulayan bir gençlik istedi.
İşte düşmanlık tam da burada başladı.
Cahillikten beslenenler için en büyük tehdit, aydınlık bir zihindir.
Bugün hâlâ “okumuşun şerrinden Allah’a sığınırız” diye propaganda yapanlar varsa,
bilin ki o korku, Atatürk’ün bıraktığı mirasın hâlâ dimdik ayakta oluşundandır.
Bir de kadın meselesi var.
Asırlardır dörde beşe pay edilen kadın, Atatürk’le birlikte kendi kimliğine kavuştu.
Seçti, seçildi, ayağa kalktı.
Teker tam da orada kırıldı.
Kadınla yan yana yürümeye bile tahammül edemeyen zihniyetin,
Atatürk’e düşman olmasından daha doğal ne olabilir?
Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da…
Yedi düvele diz çöktüren bir komutan olarak tarih sahnesine çıktı.
Koca imparatorluğu el birliğiyle yedirenlerin yüzüne tokat gibi indi zaferleri.
Onun askerliğiyle, onun liderliğiyle boy ölçüşemeyenler,
bugün öfkesini “Atatürk düşmanlığı” kılıfına saklıyor.
Bakın etrafınıza…
“Rakı”, “şapka”, “laiklik” bahanesiyle kin kusanların hepsi aynı kaynaktan besleniyor.
Asıl dertleri, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in onurunu hâlâ sindirememiş olmaları.
Çünkü o Cumhuriyet, halka efendi değil, halkın efendiliğini öğretti.
O yüzden mesele bir içki, bir şapka ya da bir kelime değil.
Mesele, özgürlüğün, eşitliğin ve Türk onurunun sembolü bir liderdir.
Atatürk düşmanlığının kökünde nefret değil, korku vardır.
Türk’ün direncinden korku, Cumhuriyet’in değerlerinden korku,
eşitlikten, özgürlükten, adaletten korku…
Ama unutsunlar:
O korku büyüdükçe, Atatürk’ün ışığı daha da parlayacak.
Çünkü her karanlık, sonunda aydınlığa teslim olur.
Ve o ışığın adı Mustafa Kemal Atatürk’tür.